8 Haziran 2010 Salı

Adile Teyze'nin Kuzucukları

Ne zaman adını duysam ya da bir yerlerde eski bir fotoğrafını görsem huzurla, sevgiyle, sevinçle dolar içim… Gülüşüyle kahkahalara, hüznüyle gözyaşlarına boğulurum eski filmlerini izlerken. Özlerim. 

Üstten topuz yaptığı kızıl-kahverengi saçlarıyla daha da yuvarlak görünen yüzü, fırıl fırıl dönen gözleri, kalemle çizilmiş gibi incecik kaşları ve biraz büyükçe burnuyla bu kısa boylu, şişman teyze dönemin tek kanalı olan TRT’de “Uykudan Önce” programında anlattığı masallarla bizleri adeta büyülerdi. İçten bir heyecan ve sıcacık bir ses tonuyla bizlere “kuzucuklarım, canlarım beniiim” deyip “yanaklarımızdan öpen” bu dünya tatlısı teyze nasıl sevilmez? Hele tavukları çok seven kadın rolünde – sanırım Gulyabani filmindeydi – tavuk gıdaklamasına benzeyen “Elmasım gittiiiii, gitti, gitti, gitti, gittiiiii; üüüüü, üü, üü, üü, üüüüü” deyişi hiç kulağımdan gitmiyor.

Adile Teyze’nin öldüğü günü hayal meyal hatırlıyorum. Aklımda kalan sadece bir an: Anneannemin Yaprak Apartmanı’ndaki evindeyiz. Annemler mutfakta bense rahmetli Halil Dedemin duvardaki siyah beyaz fotoğrafından beni seyrettiği loş ışıklı misafir odasında tek başıma kahverengi kadife kaplı koltukların arasında volta atıyor ve Adile Teyze’ye ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Üzüntüden ziyade tuhaf bir şaşkınlık hissettiğim. O zaman bana çok garip gelmişti ölüm. Hoş, şimdi de garip geliyor ama artık tanıdık bir gariplik. Araştırdım: Öldüğü günün tarihi 11 Aralık 1987. Demek ki dört yaşındaymışım.

Büyüdükçe daha çok şey öğrendim onun hakkında. Babası meşhur tiyatrocu, “komik-i şehr” yani ünlü komik Naşid’i küçük yaşta kaybettiği ve ardından çok büyük maddi sıkıntılar çektiğini; gençliğinde çarpık bacaklı ve kısa boylu diye aşağılanarak sahneye çıkartılmadığını; biricik oğlu Ahmet’i kalp yetmezliğinden kaybettiğini ancak buna rağmen ertesi gün sahneye çıktığını; film ve televizyon programlarından kazandığı parayla biraz olsun rahatladığı, tanınıp sevildiği son döneminde ise kanserle savaştığını öğrendim. Ona olan sevgim daha da çoğaldı.

Aradan geçen onca yıla rağmen Türk tiyatro ve sinemasına bir Adile Naşit daha gelmedi. 

Hababam Sınıfı’nda öğrenci dostu Hafize Ana, Tosun Paşa’da kurnada elinde tefle göbek atıp şarkı söyleyen Adile Hanım, Neşeli Günler’de kocasıyla didişen Saadet Hanım'ın hatırası zihnimde hala taptaze. 

Nurlar içinde yat Adile Teyze. Kuzucukların artık büyüdü. 

Halil Tekiner
7 Haziran 2010, Kayseri