15 Şubat 2010 Pazartesi

Köszönöm, Kodály, nagyon szépen köszönöm...

Zoltán Kodály'la bir müzisyen dostumun Ankara'da eski bir apartmanın tavan arasına gizlenmiş evinin, üzeri bordo-kırmızı kadifeyle örtülü bir konsol piyano, raflar dolusu kitap, iki eski koltuk ve bir kilimden başka lüksü olmayan odasında tanışmamızın üzerinden tam dokuz yıl geçmiş...

Budapeşte'de onu Andrassy utca üzerindeki evinde ziyaret edişimin; yerden tavana kadar uzanan muhteşem kitaplığı ve yarım açık ahşap panjurlardan süzülen sabah güneşinin aydınlattığı piyano ve bu sahneyi Kodály'ın da benimle birlikte izlediği hissi veren sıra sıra büstlerine bakarken duyduğum tatlı heyecan, Balaton Gölü üzerindeki bir tekne turunda güzel Ianina'yla birlikte Galanta Dansları'nı dinleyişimizin ve onun bana bu müziği dinlerken neden bu denli duygulandığımı sormasının üzerindense sekiz yıl...

Hakkında topladığım İngilizce, Almanca, Macarca onca kitap, partisyon, koral, kartpostal, demek sekiz yıldır Hisarcık'taki kitaplığımın raflarında öylece duruyor...

Sadece yeni yetmelik günlerimin değil; belki de tüm hayatımın en renkli, en saf ve dostane günlerini geçirdiğim Budapeşte'de yaşadığım tüm güzellikler gibi Kodaly da siyah beyaz, eski bir hatıra oldu. Yıllar var ki ne Galanta Dansı'nı, ne Háry János Süiti'nin çembalolu intermezzosu, ne de o meşhur Tavus Kuşu Varyasyonlarını ya da büyülü Marosszék Dansları'nı dinledim.

Kısmet bugüneymiş... Doya doya hasret giderdik.

Bir sekiz yıl daha geçer, Kodaly'la olan güzel hatıralarımı belki unuturum korkusuyla iyisi mi birkaç satır yazayım dedim. Eski bir dosta kısmen de olsa vefa borcu ödemek için...

Böyle anlarda elden başka ne gelir ki?

Halil Tekiner
15 Şubat 2010, Kayseri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder