8 Mayıs 2010 Cumartesi

Hayatın yapı taşları hücreden de çok, kelimelermiş meğer


Hayatın yapı taşları hücreden de çok, kelimelermiş meğer, bunu şimdilerde daha iyi anlıyorum. Witgenstein'ın Tractatus'unda da az çok buna benzer bir ifade vardı fakat tam olarak ne demek istediğini üzerinde bizzat kafa yorup, kendi değerlendirme ve örneklerimin ardından anlama isteğim ikna olmamı da bir nebze geciktirdi.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ndeki söz varlığı sayısı bugün itibariyle 616,767; tdk.gov.tr adresinde böyle yazıyor. Hiç fena değil. Aralarında onlarca dilden Türkçe'ye karışmış sözcükler de var mutlaka. Zaten benim burada merak ettiğim, sözlükteki Türkçe kelimelerden öte, öyle ya da böyle, Arapça, Farsça, Fransızca ya da başka bir dilden dilimize girmiş kelimelerin de düşünsel dağarcığımıza zenginlik getirip getirmediği.Çünkü başta da söylediğim gibi "hayatın yapı taşları hücreden de çok, kelimelermiş meğer". Bence mesele her şeyden önce kelimenin içerdiği anlamın zihnimize kazandırdığı o kavramın "düşünülebilir olma" yetisi. Bu gerçekten de önemli.

Bazı yabancı kelimeler, özellikle de bilim adamlarının kendi dilinin imkanlarıyla ürettiği terimler var ki bir başka dilde yerine o kelimeden başkasını koymak neredeyse imkansız. Mesela Almanca "Gestalt" kelimesi. Türkçe sözlükteki tanımı şöyle: Psikolojik olayların bir bütün veya biçim olduğunu savunan görüş. Bu dokuz kelimelik açıklamayla zaman kaybetmek yerine tek kelimeyle "gestalt" demek bence zamandan tasarruf, özellikle de aynı kelime konuşma ya da yazıda defalarca kullanılacaksa, evet, bu haklı görülebilir, hatta haklıdır da.

İstense daha ne örnekler bulunur. Benim aklıma gelen birkaç tanesi daha: "Mani" yani kişinin sevinç, güven ve her türlü etkinliğinin normal olmayan bir biçimde arttığı ruh hastalığı; "hidrostatik" yani sıvıların dengesini ve kaplar üzerine yaptıkları basıncı inceleyen fizik dalı ya da komşu bir kelime "mekanik" yani kuvvetlerin maddeler ve hareketler üzerine etkisini inceleyen fizik dalı. Tüm bu terimler, sevelim ya da sevmeyelim, sahip oldukları "kavramsal ifade kabiliyetleri" nedeniyle bir dil için, daha doğrusu o dile hayat veren insanların zihninde vazgeçilemeyecek bir zenginlik.

Başka bir dilden almak yerine yeni bir kelime üretmek, hiç mi yapılamaz? Yapılır elbette, ama dili gündelik ihtiyaçlarını karşılamak için üstünkörü kullanan kimseler değil; ya mevcut kavramların çok ötesinde başka kavramlar geliştirecek halis bilim adamları ya da anlam fukarası olmayan düşünceleri ifade eden, kalemi kuvvetli, kendi dilini çocuğu gibi sevip kollayan yazarlar yaparlar bunu. Bilmem son zamanlarda bu iki gruptan da kalan var mı. Varsa ne ala... (8 Mayıs 2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder